5 Ocak 2010 Salı



Bazen, tam gün ortasında bir şaşkınlık basıyor beni, bunu anlatamam! Mesela, şehrin ayarını bozuyor cami bahçesinden sokağa sarkan güller; tesadüfen talandan kurtulmuş iki arkadaş gibi, bakışıp duruyoruz birbirimize. Sanki dünyaya gelmeden çok önce, hiç hatırlamadığım bir yerde, hafızamın kuytuluğuna atılmış bir düğüm çözülüyor bakıştıkça. Gök, benim o büyük şemsiyem gök, bakışlarımdaki hayret yüzünden uyanıp, genişliyor; kendimi bir yabancı gibi hissediyorum onun altında. ''Belki de ben burada,'' diye geçiriyorum içimden; ''belki de ben burada, ilk insanın yere bırakıldığı an unutulmasın diye, onun hayretini beklemekle görevlendirilmiş bir nöbetçiyim. Yeşermiş ekinlerden, yıkılıp kurulan kentlerden ve kopmuş onca takvim yaprağından sonra bile, hala şaşırabilir insan. Derviş Yunus gibi şaşırabilir, Kazancakis usta gibi şaşırabilir.'' Ama sonra, her biri eşyanın rengine bürünmüş, kaldırım boyu yürüyen insanların görüntüsü giriyor aramıza: Kahkahalar ve baygın bakışlar, esneyen bir yüzün dünyaya bıraktığı bıkkınlık, bir kızın bir oğlana ''git başımdan'' deyişi


























Ali ayçil










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder